İsa Mesih, tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm insanlar içinde en çok tartışma konusu olmuş kişidir. O, peygamberlik ruhunun özüdür (Va. 19:10), yaşamın kaynağıdır (Yu. 1:4; 14:6; Flp. 1:21); İncil baştan sona kadar O’nu anlatır. Yaratılış Kitabı’ndan Vahiy Kitabı’na kadar Kutsal Yazılar’ın merkezinde yer alır.
Mesih’in kim olduğu, dünyadayken ne yaptığı, şimdi ne yapmakta olduğu, gelecekte ne yapacağı konuları birbiriyle yakından ilişkilidir. Peygamber (bkz. Yu. 1:18; İbr. 1:1-8), kâhin (bkz. Zek. 6:13; İbr. 4:14-5:10; 7. bölüm) ve kral (Va. 5:5; 19. bölüm) olarak hizmet ederek Eski Antlaşma’da döneminin üç kilit görevini yerine getirdi; bu üç unvan, yeryüzüne beden alarak geldiğinde gerçekleştirdiği hizmeti (Tanrı’nın niteliğini ve tasarısını ortaya koymak, insanların günaha mahkûmiyetten kurtuluşunu mümkün kılmak, ölümü ve dirilişiyle Yeni Antlaşma’yı başlatmak), şimdi gerçekleştirmekte olduğu göksel hizmeti (Tanrı halkının başkâhini ve şefaatçisi olarak halkını cennette temsil etmesi, halkına Mesih’in kimliğini ve hizmetini öğretip onları güçlendirecek olan Kutsal Ruh’u göndermesi) ve dünyaya ikinci gelişinde gerçekleştireceği hizmeti (egemenliğin Kralı olarak Baba ile paylaşacağı sonsuz krallığın önünü açmak) özetler. Bütün bunlar, İsa’nın hem Tanrı hem de insan olması ilkesine dayanır. Sahip olduğu unvanlar ve adlar, Tanrı ile insanın tek bir varlıktaki eşsiz birliğinin göstergeleridir. İsa’nın gelişi ve öğretişi, Eski Antlaşma’nın motifleri ve vaatleriyle birlikte Yahudi kimliğinin (Tevrat, özellikle Şabat Günü ve temizlenme kuralları, tapınak, ülke) ve tüm Yahudilik düzeninin (bayramlar, tapınak, kurban) her bakımdan sadece İsa’da tamamlandığını gösterir. Tanrı’nın ebedi vaatlerinin yerine gelmesi için tamamen eskatolojik ve Tanrı’nın müdahalesiyle ilişkili olduğu düşünülen her şey, “şimdi” ve “şu anda” İsa Mesih’te tam olarak gerçekleşmektedir.
Mesih, Davut Oğlu ve hatta Tanrı Oğlu unvanlarının tümü aynı gerçeğe, yani Tanrı’nın Davut’a verdiği vaadin yerine geldiğine delil teşkil etmektedir (2Sa. 7:6-14, Yşa. 9:6-7; 11:2-6). Yahudi kaynaklar, Yaratılş 49:10, Çölde Sayım 24:17 ve Daniel 9:25-26’yı Mesih’e ilişkin peygamberlik sözleri olarak kabul etmişlerdir. Mesih’e ilişkin olarak ilk yüzyılda görülen beklentiler, Tanrı’nın Eski Antlaşma dönemindeki vaatlerini ruhsal ve siyasi bir değişim yaratarak gerçekleştireceği eskatolojik çağ üzerine odaklanmıştı ve bunlar birbirinden oldukça farklılık gösteriyordu (krş. Luk. 1–2. bölümler). Mesih, kâhinlik beklentilerine paralel olarak Kutsal Ruh’la güçlenmiş bir önder ve daha da önemlisi İsrail ülkesini vaatler doğrultusunda siyasi egemenliğe kavuşturacak bir kral olarak görülmekteydi. İsrail halkının, Mesih’in askeri, ulusal, siyasi önder olacağı beklentisi tamamen ön plana çıkmıştı. İsa’nın “Mesih” unvanını kullanmakta gösterdiği isteksizlik bu siyasi çıkışlar yüzündendi; kavramın doğru biçimde tanımlandığı veya Mesihliği’nin gerçek niteliklerinin (ölümünün ve dirilişinin) vurgulandığı durumlarda İsa unvanı kabul etti (Mat. 16:16; 27:11-14,37-66; Yu. 4:26). Bu unvanı açıkça kullanmasa bile İsa kendisinin Mesih olduğunu biliyordu (krş. Yşa. 61:1-4 ve Luk. 4:16-30).
İnsanoğlu, İsa’nın kendisi için kullanmayı tercih ettiği bir unvandı. İncil’de İsa’nın ağzından işittiğimiz bu adın kökeni büyük olasılıkla Daniel 7:13-14’teki kavrama dayanıyordu. İsa, Daniel 7:13-14’te söz edilen “İnsanoğlu”nun, Yeşaya 42,49-50 ve 53. bölümlerde söz edilen Acı Çeken Kul ile aynı kişi olduğunu gösterdi. İsa için bu tanım Mesih unvanının belirttiği önemi, yani ölümünü ve dirilişini yansıtıyordu (Mar. 2:10,17; 8:31; 9:2). Böylece Acı Çeken Kul ve İnsanoğlu kavramı İsa’nın kendisiyle ilgili öğretisinin odak noktası haline geldi.
Tanrı’nın Oğlu unvanı ise, Davut soyundan geleceği beklenen meshedilmiş oğul ile bağlantılıdır (2Sa. 7. bölüm). Aynı zamanda İsrail’i çağrıştıran Tanrı’nın Oğlu kavramı (Çık. 4:22; Hoş. 11:1), Yeni Antlaşma’da Yuhanna’da da İsrail motifi üzerine kurulur. Yuhanna’da “Oğul”, Baba ile yakın ilişki içinde olan ve dünyaya görev için gönderildiğinde Baba’ya sürekli itaat eden Kişi’dir; her iki nitelik de İsrail’in benzersiz konumunu ve görevini işaret etmektedir (krş. Çık. 19:4-6). Yeni Antlaşma’nın sonlarına doğru, özellikle İbraniler 1. bölümde geçen “Oğul” ifadesi, Mesih beklentilerinin bir yansıması olmakla birlikte tanrılığın tüm özünü barındıran bir kavramdır (Mat. 4:3-6; 8:29; 27:33-34; Yu. 1:34; 3:18; 5:19-28; İbr. 1:1-8).
Hem Rab hem de Mesih olmasına rağmen İsa, bu iki unvanını ve evrensel Kral olarak konumunu, dirilişi ve göğe yükselmesiyle görünür biçimde kanıtlar (Elç. 2:32-38). O’nun Rab olduğu, özellikle Romalılar 9:5, Koloseliler 1:15-20 ve Titus 2:13 gibi metinlerde İsa’nın tanrılığını (“Rab” LXX’de çoğunlukla “Yahve” ve “Adonay” ifadelerini çevirmek için kullanılır) açıkça işaret eden Pavlus’un mektuplarında (Rom. 10:9-13; Flp. 2:5-11) belirgin biçimde kanıtlanır.
İncil’de İsa’nın Mesih, peygamber, kâhin ve kral olarak tam insan ve tam Tanrı olduğu bildirilir. Mesih hakkındaki kimi düşünceler (genellikle peygamber veya öğretmen olduğu) birçok inançta kabul görür, fakat bu düşünceler Yeni Antlaşma’da Mesih’le ilgili olarak verilen tanımın tamamını kapsamaz. Günümüzde tarih ve inancı birbirinden ayıran, doğaüstü öğeleri araştırma dışında bırakan varsayımlara dayanan araştırmalar, Yeni Antlaşma’da anlatılanların tamamını tarihsel gerçekler olarak kabul etmezler. Bu araştırmaları yürütenler, kendi varsayımlarına dayalı veriler dışında her bilgiyi reddettiklerinden dolayı, hem varsayımları hem de elde ettikleri sonuçlar sorgulanabilir niteliktedir. Kullandıkları yöntemler, kendi varsayımlarına dayanır ve Mesih’in kim olduğuna ilişkin önyargılarını doğrulayacak biçimde kurgulanmıştır. Günümüzde İsa’nın ilahi kimliğine karşı gelenler, O’nu basitçe bilge, hikmet sahibi ve ruhsal bir kişi olarak görürler. Yeni Antlaşma’nın içeriğini kilisenin eklemelerinden arındırmak için kullanılan ölçütler birbiriyle tutarsızdır; yalnızca önyargılı varsayımların kabul edilmesi ve akademisyenlerin kendi çalışmasını değerlendirmek için kullanılmaması durumunda işe yararlar. Bu araştırmacılara göre Yeni Antlaşma’daki metinlerin hangisinin bu arındırma ölçütünü geçebileceği oldukça belirsizdir. Sonuçta ortaya çıkan “Mesih”, ne Yahudi’dir ne de iddia edildiği gibi bir kurtarıcıdır; büyük kitleleri peşinden sürüklediği ve öldürüldüğü de şüphelidir. Çünkü o dönemde benzer şeyleri yapmış olan birçok kişi vardır.
Elimizde bugün kullandığımız İncil metinleri olmasaydı bile Josefus, Tacitus, Plinius gibi seküler tarihçiler ve Talmud gibi Yahudi kaynaklar, Mesih’in gerçek kimliğini desteklemektedir: İsa Yahudi bir din öğretmeniydi; birçokları tarafından mucizeler gerçekleştirdiğine inanılıyordu; Yahudi önderleri tarafından reddedildikten sonra Sezar Tiberius’un egemenliğinde Pontius Pilatus tarafından çarmıha gerildi ve ikinci yüzyılın başlangıcından itibaren Roma İmparatorluğu’nun her yanında toplumun her kesiminden olan pek çok insan tarafından O’na Tanrı olarak tapınıldı.
İsa’nın bakireden benzersiz doğuşu, eşsiz ve ilahi yetkiyle öğretişi (“Ama ben size diyorum ki” … “Size doğrusunu söyleyeyim”), iyileştirme mucizeleri, doğaüstü mucizeleri, cin çıkarması ve insanları diriltmesi, ölümünün ardından dirilmesi ve göğe yükselmesi olaylarının tümü İsa’nın öbür tüm din önderlerinden üstün kılar.
Yaptıklarını tüm dünya için önemli kılan şey, O’nun ilahi kimliğidir.
Kutsal Kitap ayetleri bibleserver.com web sitesinde yeni bir pencerede açılacaktır.
Kaynak: Açıklamalı Kutsal Kitap. (İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2010) s. 1373-1374.
Telif Hakları © 2010 Yeni Yaşam Yayınları. İzin ile kullanılmıştır.